"Bir hata, telafi edilmediğinde tekrarlanır."
John Braithwaite
CEZA HUKUKUNDA RESTORATİVE JUSTİCE (ONARICI ADALET) MODELİ:
TÜRKİYEDE TÜM SUÇLAR BAKIMINDAN UZLAŞTIRMA MÜMKÜN MÜ?
ADALET SİSTEMLERİ VE TARİHÇESİ
Modern ceza literatüründe adalet sistemi başlıca üç şekilde tasnif edilmiştir. İlki, Cezalandırıcı Adalet (Retributive Justice) modeli olup tarihte Immanuel Kant en önemli savunucusudur. Kant’ın görüşüne göre, adalet; suçlunun eylemi için hak ettiği cezayı almasıyla sağlanır. Bu modelde, cezaların suçun ağırlığıyla orantılı olması gerektiği kabul edilir. Cezalandırıcı adalet, genellikle devletin suçlulara ceza vererek toplumsal düzeni korumasını savunur. Dağıtıcı Adalet (Distributive Justice) teorisi ise John Rawls'un çalışmalarında en belirgin şekilde yer alır. Rawls, "Adaletin Teorisi" adlı eserinde, adaletin, toplumsal kaynakların ve fırsatların nasıl adil bir şekilde dağıtılması gerektiğiyle ilgili bizlere bir çerçeve sunar. Rawls, adaleti, özellikle gelir eşitsizliklerini ve sosyal fırsat eşitsizliklerini giderme amacıyla, eşitlikçi bir yaklaşım olarak tanımlar. Onarıcı Adalet sistemi ise 20. yüzyılda, özellikle suç, ceza ve mağdur ilişkileri üzerine yapılan tartışmalar üzerine şekillenmiştir. Bu sistemin prensibi; suçluyu sadece cezalandırmak yerine mağdura zararını onarmayı amaçlamak, suçluyu toplumla barıştırmak ve mağdurun travmalarını iyileştirmek üzerine kuruludur. Mağdurun ceza yargılamasında aktif rol almasını ve suçtan dolayı ortaya çıkan zararının giderilmesini sağlar. Fail bakımından ise işlediği suçtan dolayı pişmanlık duyması ve hayatının geri kalanında hukuka uygun yaşamasını gözetir.
Onarıcı adalet tarihsel gelişim sürecinde; özellikle göçebe tarzında yaşayan toplumlarda devlet anlayışı gelişmediğinden onarım müzakeresi adı altında taraflar arasında kabilenin bilge yaşlıları önderliğinde uzlaşma sağlanmaktaydı. Bu müzakerelerde; fail, mağdura ya da kabilesine bir tazminat öderdi. O dönemde bu kurum sayesinde mağdurun ya da kabilesinin, intikam amacıyla diğer tarafa saldırması engellenmiştir. Bu uygulama Avustralya’da Aborjinler, Mısır’da Bedeviler, Amerika’da birçok yerli grup tarafından kullanılmıştır. Daha eski tarihlerde dönemin kanunlarında bu sisteme ilişkin birtakım düzenlemeler yapılmıştır. Örneğin Hammurabi Kanunu'nda; kişinin mülkiyet hakkına karşı işlenen suçlarda zararın telafisi emredilmektedir. Sümerler'in Urnammu Kanunu'na göre, “Her kim, bir kişinin gözünü çıkarırsa, 1⁄2 gümüş mina verecektir.” maddesi onarıcı adaletin yansımasıdır. Roma Hukuku'nun 12 Levha Kanunu'na göre; ''hırsızlık suçu icra eden kişi hakkında hırsızlığa konu eşyanın bedelinin iki katını ödemesi'' gereklidir. Eski dönemde Cermen Hukuku'nda öldürme gibi ağır suçların da dahil olduğu bazı suçlar için onarıcı bir takım hükümlerin ve İngiliz Ethelbert Kanunları'nda mağdurun çektiği fiziksel acıya karşı tazminatın öngörülmesi Avrupa Hukuku'nda onarıcı adaletin izlerini göstermektedir. Daha sonraları 2000 tarihinde Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal Konseyi'nin 13 Nisan Tarihli Kararı ile; onarıcı adaletinin kavramsallığı, amacı gerek sürece ilişkin terim birliği sağlanmaya çalışılmıştır.
Onarıcı adaletin işleyişinde; mağdur, sanık ve devletin görevlileri aracılığıyla bir müzakere süreci başlar. Özel eğitimli arabulucunun önderliğinde; suçlunun suçun neden olduğu yanlışı düzeltmesine izin veren bir çözüm planı geliştirirler. Bu toplantılarla suçlu, davranışının sonuçlarını anlamaya teşvik edilir. Mağdurun travmatize olmaması için hassas bir süreç yürütülmesi zaruridir. Cezalandırıcı adalet sisteminde fail hapis cezası ile cezalandırılması failin mağdura ve topluma karşı bir geri ödeme sorumluluğundan kurtarır. Çünkü kendisine özgürlüğünü elinden alacak bir ceza tayin edilmiştir. Oysa onarıcı adalette failden bir onarma ve geri ödeme beklenerek o da yargılamada aktifleştirilmektedir.
DÜNYADA ONARICI ADALET UYGULAMALARI
Günümüzde bu kurum çeşitli şekillerde evrilerek; Kanada, Yeni Zelanda, Avustralya, İngiltere ve Birleşik Amerika Devletleri başta olmak üzere dünyanın birçok ülke tarafından bazı suçlar bakımından uygulanmaktadır. Yeni Zelanda;, onarıcı adalet sistemini geniş bir şekilde uygulayan öncü ülkelerdendir. Kasten-taksirle öldürme ve cinsel suçlar gibi ağır suçlarda, mağdurun açık rızasıyla, ceza sistemi içerisinde onarıcı adalet oturumları düzenlenebilmektedir. Ancak bu süreçler, cezayı azaltma amacı taşımaktan ziyade mağdurun iyileşmesine ve suçlunun sorumluluk almasına odaklanmaktadır. Kanada'da Yerel Halk Adaleti isimli sistemde; ağır suçlar da dahil olmak üzere onarıcı adalet mekanizmaları uygulanmaktadır. Bu uygulamada mağdur- fail ve toplumun diğer üyeleri bir araya gelerek bir çözüm bulmaya çalışır. Ancak bu süreçler genellikle resmi ceza sistemine paralel yürütülür ve sadece mağdurun tam rızasıyla gerçekleştirilir. Norveç, yüksek suçlu rehabilitasyonu oranlarıyla bilinmekte, ağır suçlarda bile onarıcı adalet ilkelerini entegre eden programlara sahiptir. Ancak süreçler, cezai yaptırımları tamamlayıcı niteliktedir ve mağdurun isteğine bağlıdır. Ruanda’da 1994 soykırımı sonrasında, katliam ve diğer ağır suçlar için onarıcı adalet ilkelerine dayalı Gacaca Mahkemeleri kurulmuştur. Bu mahkemeler, toplulukların iyileşmesini ve faillerin topluma yeniden kazandırılmasını amaçlamıştır. Ancak bu süreç, uluslararası düzeyde tartışmalı bulunmuştur. Mağdur ve failin yüzleşmesiyle hakikatin ortaya çıkması ve toplumsal uzlaşmanın sağlanması amaçlanmıştır. Yeni Zelanda, onarıcı adalet yaklaşımını ceza adalet sistemine entegre eden öncü ülkelerden biridir. Bu sistem, failin suçun sorumluluğunu kabul etmesine, mağdurun ihtiyaçlarının karşılanmasına ve toplulukların suçun etkilerinden iyileşmesine odaklanır. Yeni Zelanda'nın onarıcı adalet sistemi özellikle genç suçlular ve hafif suçlar için uygulanmakla birlikte, ağır suçlar bakımından mağdurun rızasıyla kullanılabilir.
TÜRK CEZA HUKUKU VE ONARICI ADALET
Türk Ceza Sistemi'nde CMK 253. Madde ile onarıcı adalet sistemi kendine hatrı sayılır şekilde yer edinmiş ve bazı suçlar bakımından uzlaştırma kurumu işletilmektedir. Ancak kamu düzenine, devlete ve kişilerin temel hak ve özgürlüklerine ağır ihlallerde bulunulan suçlar bakımından Türkiye de diğer ülkeler gibi uzlaşma sistemi mümkün olmayıp daha çekimser bir tavır sergilenmiştir. Bu suçlar katalog suçlar olup şikayete tabi kılınan suçlar olarak bilinmektedir;
-CİNSEL DOKUNULMAZLIĞA KARŞI SUÇLAR (TCK MD. 102, 103)
-CİNSEL TACİZ SUÇU (TCK MD. 105).
-KASTEN ÖLDÜRME SUÇU (TCK MD. 81-83).
-KASTEN YARALAMA SUÇUNUN BASİT HALİ DIŞINDA KALAN NİTELİKLİ HALLERİ (TCK MD. 86/3 VE 87).
-İŞKENCE (TCK MD. 94).
-İNSAN TİCARETİ (TCK MD. 80).
-UYUŞTURUCU VEYA UYARICI MADDE İMAL VE TİCARETİ SUÇLARI (TCK MD. 188).
-KAMU GÜVENLİĞİNİ TEHLİKEYE ATAN SUÇLAR ( TCK MD. 314).
-DEVLET SIRLARINA KARŞI İŞLENEN SUÇLAR VE CASUSLUK (TCK MD. 326-339).
05 Nisan 2012 Tarih Ve 6291 Sayılı Kanun ile CGTHİK. 105/A maddesi ile denetimli serbestlik kavramı sistemimize dahil edilmiş şartla salıverme süreleri kısaltılarak günümüzdeki son şeklini almıştır. Sistemin amacının suçlular kapsamında daha insancıl infaz şartları oluşturmak olsa da amacına uygun sonuçlar elde edilememiş aksine toplumda cezasızlık algısı ortaya çıkmıştır. Nitekim Lozan Üniversitesi tarafından hazırlanan 2023 yılı cezaevi raporuna göre; Türkiye 31 Ocak 2023 itibarıyla 348 bin 265 mahkum ve tutuklu nüfusu ile Avrupa'nın en yüksek hapishane nüfusuna sahip ülkesidir. Bu listeyi İngiltere (90 bin 964), Fransa (72 bin 294) ve Polonya (71 bin 228) takip etmektedir.
Son günlerde, faillerin aldıkları hapis cezalarının tamamının infaz edilmemesi bu nedenle Türk Ceza Yargısı'nın suçlular bakımından caydırıcı olmamasından dolayı insanların suç işlemekten korkmadığı gibi eleştiriler yapılmaktadır. Toplumun bu sitemi yargıya olan güveni ve inancı zedelemektedir. Esasen Türkiyede onarıcı adalet sisteminin mi cezalandırıcı adalet sisteminin mi benimsendiği muallaktır. Her ne kadar 1 Haziran 2005 Tarihli Türk Ceza Kanunu ve ilgili mevzuat "cezacı bir yaklaşımı" yansıtsa da mevcut infaz sisteminin denetimli serbestlik kurumu cezalandırıcı adaletin ilkelerine zıt düşmektedir zira suçlu denetimli serbestlik koşulları sağladığı takdirde cezasının tamamını infaz etmemekte sadece bir kısmını cezaevinde geçirmektedir. Onarıcı adalet ilkesi kapsamında değerlendirdiğimizde ise bu sistemin de layıkıyla uygulandığı söylenemez çünkü suçlu ne cezalandırıcı adalet sisteminin gerektirdiği gibi nitelikli bir cezayla ne de onarıcı adalet sisteminin gerektirdiği gibi pişmanlık duygusu ile ıslah edilmemektedir. Ceza Hukuku varlık mahiyeti gereği işlenen suçu bir müeyyideye tabi kılar böylece kişiyi suç işlemekten kaçınır. Mevcut infaz sistemi caydırıcı ceza süreleri barındırmadığından suçun işlenmesinin de önüne geçilememektedir. Bununla birlikte cezasının infaz ettikten sonra suçla ilişkisini kesmemiş suç işlemeye devam edenlerin de oranı yüksektir. O halde mevcut infaz sistemi hem suçlunun esaslı biçimde infazını engellemekte hem de faili suçtan uzaklaştırmamaktadır.
Türk Ceza Hukukunda bu suçlar topluma, devlete veya kamu düzenine karşı işlendiği düşüncesinden dolayı bu suçlarda uzlaştırma mümkün kılınmamıştır. Bu konuda kimileri katalog suçlar bakımından uzlaştırmanın mümkün olması gerektiği görüşünü benimsemektedir. Ağır suçlarda bile uzlaştırma kurumunun belirli şartlar altında faydalı olabileceği ileri sürülmektedir. Onarıcı adalet suçun yalnızca cezalandırma yoluyla değil, mağdurun zararlarının onarılması ve failin sorumluluğu kabul etmesi yoluyla da çözülebileceğini savunur. Katalog suçlarda uzlaştırma, mağdurun zararlarının giderilmesine daha etkili bir şekilde katkı sunabilir. Mağdurun doğrudan zararının telafi edilmesi ve failin eyleminin sonuçlarını kabullenerek suçunun sorumluluğunu üstlenmesi örnek gösterilebilir. Klasik ceza adalet sisteminde mağdur, çoğunlukla pasif bir konumda yer alır. Uzlaştırma süreci, mağdurun aktif bir özne haline gelmesine olanak tanır. Özellikle psikolojik destek sağlanarak, mağdurun travmayı atlatma süreci hızlandırılabilir. Uzlaştırma, failin topluma entegrasyonunu destekleyebilir. Ağır cezalar yerine alternatif çözüm yolları, failin rehabilitasyonu ve suç tekrarını önleme bakımından etkili olabilir. Özellikle ilk kez suç işleyen kişilerin topluma kazandırılması, Cezaların infazı sırasında cezaevlerinin doluluk oranlarının azaltılması gibi faydalar sağlanabilir. Katalog suçlar içerisinde taksirle işlenen bazı suçlar (örneğin trafik kazaları) gibi durumlarda uzlaştırma, taraflar arasındaki anlaşmazlıkları daha hızlı ve etkili bir şekilde çözebilir. Bu tür durumlarda failin kast unsuru olmaması, uzlaştırmayı daha makul kılabilir.
Bir diğer görüşe göre katalog suçlar bakımından uzlaştırmanın mümkün olmaması olup bu görüşe göre; katalog suçların toplumsal barışı tehdit eder bu suçların cezalandırılması, ceza adaletinin kamu düzenini sağlama işlevini temel alır. Katalog suçlar, yalnızca mağduru değil, toplumu ve devleti de etkileyen bir niteliğe sahiptir. Kasten öldürme, cinsel saldırı veya terör suçları gibi eylemlerde toplumsal güvenlik ve kamu düzeni ön plandadır. Bu nedenle, bu suçların uzlaştırma yoluyla çözülmesi, cezasızlık algısı yaratabilir ve toplumda adalete olan güveni zedeleyebilir. Cinsel saldırı veya çocukların cinsel istismarı gibi katalog suçlarda uzlaştırma, mağdur üzerinde psikolojik baskı ve ikincil mağduriyetlere yol açabilir. Uzlaştırma süreçleri, mağdurun faile karşı ifade vermek veya doğrudan muhatap olmak zorunda kalması durumunda travmayı artırabilir. Özellikle hassas suç tiplerinde mağdurun korunması, uzlaştırmadan daha öncelikli bir mesele olarak değerlendirilmelidir.
Türk Ceza Yargısı'nda katalog suçlardan ''Cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar, Cinsel taciz suçu, Kasten öldürme suçu, Kasten yaralama suçunun basit hali dışında kalan nitelikli halleri, İşkence suçlarının toplumdaki sonuç ve etkileri düşünüldüğünde onarıcı adalet ilkesince bir uzlaştırma sistemini mümkün görmemekle birlikte; mevzubahis suçlarda uzlaştırmanın failin ıslahı için bir zorunluluk haline getirilmesi pratik açıdan daha mümkün ve sağlıklı görünmektedir. Yapılacak ceza yargılamasında uzlaştırma ancak mağdurun rızası mevcut ise çözüm müzakereleri yapılabilir. Failin rızası açısından ise ona da serbest bir irade tanınmamalı ancak failin müzakereyi kabul etmemesi nitelikli hal olarak cezasını arttırma nedeni haline getirilebilir. Böylece mağdura da serbest bir irade tanınacak mağdur da fail de müzakereye zorlanmayacaktır. Taraflar müzakere etse dahi cezalandırıcı adalet ilkesi gereğince suçun hapis cezası fail hakkında hükmedilecek böylece fail müzakere sürecini de yaşayarak işlediği suçun sonuçlarını anlamaya yönlendirilecek, mağdurun da talepleri doğrultusunda yaptırıma da çarptırılacaktır. Böylece fail ister samimi rıza ile ister de nitelikli hale takılmamak için müzakereye yönelecektir. Burada failin neden bu yolu seçtiğinden ziyade müzakerelere maruz kalıp ıslahı için gerekli çalışmalara odaklanılmalıdır. Diğer katalog suçlardan olan; İnsan Ticareti, Uyuşturucu Veya Uyarıcı Madde İmal Ve Ticareti Suçları Kamu Güvenliğini Tehlikeye Atan Suçlar, Devlet Sırlarına Karşı İşlenen Suçlar Ve Casusluk bakımından ise suçun mağduru devlet ve dolaylı olarak da toplum olacağından uzlaştırmanın hiçbir şekilde pratiğe dökülemeyeceği kanısındayım.
AV. ŞEVVAL TAŞKIN
YARARLANILAN KAYNAKLAR;
1-Dönmezer, S. Sulhi ve Erman, Salih. Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku 1. İstanbul: Der Yayınları, 14. baskı, 2016.
2- Einstadter, Werner J. ve Henry, Stuart. Criminological Theory: An Analysis of Its
Underlying Assumptions. Boulder, CO: Rowman and Littlefield, 2016.
3- Michel Foucault, Hapishanenin Doğuşu, İmge Kitapevi, Temmuz 2015, 6. Baskı, Ankara, çev. Mehmet Ali Kılıçbay, s. 147 (Hapishanenin Doğuşu) .
4- Alfred Allan, Justine de Mott, Isolde M. Larkins, Laura Turnbull, Tracey Warwick, Lacey Willett ve Maria M. Allan ( 2022 ) Özür dilemenin gönüllülüğünün onarıcı adalet konusunda mağdurların tepkileri üzerindeki etkisi: nicel bir çalışmanın bulguları, Psikiyatri , Psikoloji ve Hukuk , 29: 4 , 593-611 ,